->"Her Yıl O Hafta" istatistiÄŸi eklendi (23.10.2008)<-     ->"Rakipler ve Belalıları" Ä°statistiÄŸi eklendi (17.10.2008)<-     ->1. Ligde yaptığımız maçlar 100dönümlerine eklendi (26.02.2008)<-     ->Hava Durumu bölümü eklendi (31.01.2008)<-     ->"Seri Sonu" istatistikleri eklendi (30.12.2007)<-     ->Yılın Futbolcusu Anketine son yedi günde aldığı oy sayısı eklendi (08.12.2007)<-     ->Okumalık bölümü arama motoruna eklendi (07.12.2007)<-
 
 
 Basit Arama Sonuçları
Arama sonuçları ekranına geri dön  
Haberler içerisinde " hasan ÅŸengel" anahtar kelimesinin bulunduÄŸu kayıtlar;

29.11.2007 - GençlerbirliÄŸi Altyapı

Tanıl Bora: "Kendi futbolcunu kendin yetiştir"

1966 yılından kalma bir kısa haber filmi... Siyah beyaz. Memlekette televizyon yokken, sinemalarda filmlerden önce gösterilen "yurt ve dünya olayları" faslından.

Zımpara zeminli bir toprak sahada futbol talim eden veletler görüyoruz. Eğreti bir üst direkten sallandırılmış ipe bağlı eğri büğrü bir topla "ayak içi" çalışıyorlar. Kilolu bir eski futbolcu, havadan gelen topu dizinde yumuşatıp önüne indirmeyi gösteriyor çocuklara.

Futbolu "futbôl" diye telâffuz eden spiker, devlet ciddiyetiyle seslendiriyor:

"Haziran ayı içinde Gençlerbirliği futbol kulübü bir futbol okulu açmıştır. Türk futbôlünde oldukça büyük bir yer tutan kulüp, yaptığı bu hamleyle genç ve yeni kabiliyetleri futbolumuza kazandırmanın en güzel ve verimli yolunu seçmiştir. Bugün Avrupa'da hemen her profesyonel kulübün bu ve buna benzer kuruluşları vardır."

"Modern futbôlü en ince taraflarına kadar öğrenen istikbalin bu büyük futbolcuları, Türk futbôlünü Avrupa sahalarında lâyıkıyla temsil edecek şekilde geliştirilmektedir. Gençlerimizi sokak aralarından kurtulup bu okulda bilgili ve değerli yöneticilerin elinde planlı ve disiplinli bir şekilde çalışır görmek oldukça büyük bir kıvanç vesilesi olmaktadır."

"Saha çalışmalarının yanı sıra nazarî dersler gören gençlerimiz modern futbôlün sahada koşmak değil bir kafa çalıştırma işi olduğunu öğrenmektedirler. Ayrıca centilmenlik, arkadaşlık, toplu çalışma, samimilik gibi iyi huylar da kazanmaktadırlar."

Cömert dostum Mehmet Ö. Alkan'ın özel belge arşivinden ikram ettiği bu kısa haber filmi, Gençlerbirliği'nin, tâ o zamanlar "altyapıya" dikkat verdiğini gösteriyor. Gerçi bunun hayli naif bir girişim olduğunu teslim etmeliyiz. Sahir Gürkan, Ziya Taner, Yüksel Doğanay gibi dönemin ciddi antrenörleri, haftada iki üç gün çocuklara biraz "fundamental" öğretmişler, geçmiş gitmiş.

Lâkin gelgeç bir heves değil bu. Oyuncuyu çekirdekten yetiştirme gayreti, yetenekleri ufaktan keşfetmeye merakı, Gençlerbirliği'nin mayasında mevcut. 1923'te Lise öğrencileri ve öğretmenleri tarafından kurulmuş, 1960'lara kadar okul takımlarından beslenmiş bir kulüpten söz ediyoruz. Adı üstünde: "Gençler". "Öz" Gençlerbirlikliler, "kendi oyuncunu kendin yetiştir" şiârına neredeyse bir ahlâk gibi bağlıdırlar.

Ankara Rüzgârı kitabında da anlatmıştım, 1970'lerin ikinci yarısında, mahallî kümeye düşmenin eşiğine geldiği dönemde bile, fedakârlık efsanesi olan Başkan Hasan Şengel, olmayan kaynaklarıyla ne yapıp edip bir "futbol okulu" örgütlemişti.

Ancak Gençlerbirliği'nin "altyapısı", şöhretini 1990'lı yıllarda kazandı. Gençlerbirliği, "büyüklere" kafa tuttuğu maçların yanı sıra, turfandayken çarşıdan alıp pişirdiği (Kemalettin Şentürk, Ergün Penbe, Njitap Geremi, Ümit Karan, Serkan Balcı...) ya da bizzat tohumdan yeşerttiği oyuncularla (Cafer Aydın, Tarık Daşgün, Ümit Özat, Gökhan Ünal...) bir kimlik kazandı. O dönemde kulüp ciddi bir tesis yatırımına yöneldi. 1970'lerin sonunda kulübe mahalli küme uçurumunun kıyısındayken başkan olan İlhan Cavcav ve arkadaşları, artık 1. ligde yerleşikleştiklerine güvenip, altyapıyı kurumlaştırmaya yöneldiler. Bu oyuncu kaynağı, kulübü "çevirmenin" maddi temelini sağlayacağı gibi, adım adım hedef yükseltmenin de dayanağını oluşturacaktı. (İkinci hedefin, Ersun Yanal dönemi dışında, kâğıt üzerinde kaldığı malûm.)

Gençlerbirliği PAF takımının 2001/2002'de Türkiye ligini şampiyon bitirmesi, altyapının zaferiydi. 1999'dan beri oynanan bu ligde, malûm dörtlü dışında (Galatasaray 3 kez, Beşiktaş 2 kez, Fenerbahçe ve Trabzonspor 1'er kez) şampiyon olmayı başaran tek takım, Gençlerbirliği PAF'ları. 2002'den beri de her sene ilk beşin içindeler.

PAF takımı şampiyonluğa gittiği sıralarda bir sohbette, o sırada Gençlerbirliği A takımının antrenörlüğünü yapmakta olan Metin Tekin, "Bana ilk on bire girecek bir oyuncu veriyor mu, ben ona bakarım" demişti. Yoksa kendi başına fazla bir kıymeti yoktu, PAF şampiyonluğunun. Kulüp yönetimlerine ve teknik heyetlerine hâkim olan bakış açısı, bu. Hele altyapıyı bir formalite olarak gören kulüpler, "tek bir oyuncu çıksa" perspektifinden bile uzaklar.

Kısa bir kesintiyle yaklaşık 11 yıldır Gençlerbirliği altyapı koordinatörlüğünü yürüten Ahmet Canatan, kulüplerin idarî ve teknik yönetimlerinin altyapıdan hep "özel oyuncular" beklediği söylüyor: "Oradan bir Arda gelsin, vitrine çıkaralım, 5 milyon dolara satalım." Oysa bir profesyonel takımın 23-25 kişilik kadrosuna altyapıdan 4-5 oyuncunun girmesi bile, o kulübe küçümsenmeyecek malî katkısı var. Moral katkı, daha da önemli.

Ahmet Canatan, altyapı faaliyetinin göreli özerkliği olması gerektiği kanısında. Kastettiği, elbette kulüp yönetimine tabi, hesap verme yükümlülüğü olan, fakat kendi uzun dönemli planlamasını yapabilen, kendi değerlerini yaratan bir ortamın sağlanması.

Gençlerbirliği altyapısı, bu işe hürmet gösteren kulüp yöneticilerinin himayesi altında, kurumlaşma şansına sahip olmuş. Ahmet Canatan'la beraber, yaklaşık on yıldır çalışan bir antrenör kadrosu var: Seçkin Topçu, Veyis Kamber, Metin Türesin, Necati Dedekargınoğlu, İbrahim Aydın, Avni Okumuş, geçen sene ayrılan Turgay Keskin... Bu çekirdek kadroya dönem dönem refakat eden ekibin özelliği: Hem futbol oynamış, soyunma odasının havasını koklamış (o meşhur bengay kokusu!), hem akademili olmaları.

Altyapı kurmayları, 1997 yılında planlamalarını yaparken, "fizikli" bir oyuncu havuzu yaratmayı stratejik hedef olarak belirlemişler. Oyuncu kaynaklarının % 90'ının Ankaralı, geri kalanların da çoğunlukla yine Orta Anadolulu çocuklardan oluştuğunu söylüyorlar. "Tıknaz, kuvvetli, esneklikten uzak kara iklimi çocukları"... Mücadeleye ve çabukluğa dayanan, yüksek fizik değerler gerektiren zamâne futbolunda, bu fizikî kaderin getirdiği zaafları aşmak gerektiğini düşünmüşler. 1999 yılından itibaren, bir tür "gen taramasına" girişmiş, anne-baba, dede, amca-dayı boy ölçülerine bakıp, erişkinlikteki boy uzunluğuna dair kestirimde bulunarak seçmişler oyuncu adaylarını. Özel yeteneği olan tıknaz oyuncuların da esneklik ve süratlerini geliştirmeye özel önem vermişler. Bu çalışmanın ürünü olarak şimdi A Genç ve B Genç takımlarının, "sırım gibi çocuklardan" oluştuğunu söylüyorlar.

GençlerbirliÄŸi altyapısının bir baÅŸka stratejik hedefi, oyuncuların sık ve sürekli müsabaka oynamalarını saÄŸlamak. Türkiye'de altyapı ligleri iki yaÅŸ grubunda oynanıyor: 16-17 yaşı kapsayan A Genç ve 14-15 yaÅŸlarda B Genç. Daha küçüklerin ve ‘arada' kalanların müsabaka oynamalarına olanak vermeyen bir sistem. Kulüp, diyelim 13 yaşındakileri veya A-B arasında bînamaz kalanları müsabakasız bırakmamak için, bir "pilot takım" projesine girdi. 2000 yılında, menajer Cem Onuk'un da yönetim kurulunda bulunduÄŸu, Ankara amatör takımlarından Bahçeli Gençlik, altyapının pilot takımı yapıldı. Kesintisiz müsabaka oynamak, en iyi idman ve sürekli test demek. Artı, motivasyonun alâsı. Artı, bütün oyuncu potansiyeline bir takımda oynama olanağı yarattığı için, "Çocuklar arasında kıyasıya rekabetin olumsuz yanlarını yumuÅŸatan etkisine" dikkat çekiyor Ahmet Canatan.

Bahçeli Gençlik'in yerine bir sene sonra ASAŞspor pilot takım oldu. Bir dönem Gençlerbirliği ASAŞ'ın başkanlığını üstlenen Suphi Yalçınkaya, "Normalde kulüp takım kurar, bir takıma kulüp kurduk" demişti! Hikâyenin gerisini biliyorsunuz: Yatılı mektebe yazdırılan mahsun çocuk gibi 3. kümeye "bırakılan" takım, beş sezon içinde Süper Lig'e tırmanmayı başardı. (Bu arada OFTAŞ adını alarak.) Şimdi Gençlerbirliği altyapı yönetimi, pilot takımsız kalmanın sıkıntısını çekiyor. Sezon başında Telekomspor'u pilot takım olarak üstlenmeye dönük bir girişim vardı, gerçekleşmedi,

Ahmet Canatan, dünyanın önde gelen kulüplerinin eğitim programlarından yararlandıklarını fakat hiçbirini doğrudan doğruya model almadıklarını söylüyor. Oyuncuları bir üst gruba özendirmesi bakımından en cazip modelin Ajax olduğu kanısında: "Fakat onlarda da alt gruptakilerin üsttekilerin ayakkabasını boyaması, malzemesini hazırlaması gibi uygulamalar olduğunu var. Bu bizim yapımıza uymaz. En azından veliler tepki gösterir."

Ajax demişken, 10 yaşındaki çocuklarla A takımın aynı sistem, aynı şablon içinde oynaması efsanesine muadil bir durumumuz var mı? Gençlerbirliği altyapısında böyle bir model yok. Oyun sisteminde değil de oyuncu tiplerinde bir standart oluşturma kaygısı güttüklerini söylüyorlar. Bu arada, Türkiye'de hemen her takım 3-5-2 oynarken, dünya futbolunun 4-4-2'ye döneceği öngörüsüyle, ASAŞ'ta 4-4-2'ye dönük çalışmalar yaptıklarını ekliyorlar.

Gençlerbirliği altyapısının en önemli kaynağı, Futbol Okulu. Futbolcu adayları burada 10 yaşından itibaren "sisteme" giriyorlar. Burası bir cazibe merkezi olmuş durumda. Özellikle A takımın şampiyonluk kovaladığı, UEFA Kupasında Blackburn, Sporting Lizbon, Parma'yı elediği, Valencia'yı yendiği o parlak dönemde, insanlar çocuğunu Gençlerbirliği Futbol Okuluna yazdırmak için sıra bekliyordu. 2003'te Altyapı koordinatörlüğü bu ilgiye mahallelere giderek cevap vermek üzere, şehrin beş semtinde futbol okulu tesisi kurma projesi geliştirdi (Keçiören, Abidinpaşa, Dikmen, Sincan, Batıkent). Nitekim 2004'te Keçiören ve Yenimahalle'ye hitap eden Etlik-Ayvalı tesisi açıldı. Ancak devamı gelmedi.

Futbol okulu nüfusunun sınıfsal-toplumsal yapısındaki bir değişim eğilimi, bence çok ilginç. 2000'de yapılan tesbite göre, buradaki çocukların yaklaşık % 70'i genellikle yoğun göç alan mahallelerden, alt gelir gruplarına mensup ailelerden geliyormuş. "Futbolu bir kurtuluş olanağı olarak gören, ailelerince de böyle görülen çocuklar."
2005'te ise bu oranın % 50-60'a gerilediğini saptamışlar! Orta ve orta-üst gelir gruplarından, görece yüksek eğitim seviyesine sahip ailelerin çocuklarının, "ötekilere" denk bir orana erişmesine doğru bir gidişat var. Ahmet Canatan, futbol artan cazibesinin ve medyada kapladığı yerin, orta sınıf çocuklarını da artık futbolu sadece hobi olarak görmemeye ittiğini söylüyor: "Aileleri ona her imkânı sunsa bile onlar futbolcu olmayı istiyorlar." Üstelik... "İyi eğitimli ota sınıf ailelerden gelen çocuklar daha çabuk öğreniyor, daha çabuk gelişiyorlar. Bu da takımlarımızın oyuncu kadrolarına yansıyor." Dikkate değer bir değişim işareti, bu.

GençlerbirliÄŸi altyapı koordinatörlüğünün emektar hocaları, "iki farklı gelir grubundan çocukların bize gelip, beraber antrenman yapıp, beraber galip gelip, beraber yenilerek kaynaÅŸmalarını" baÅŸlı başına bir ‘kazanım' sayıyorlar. Bu harmana, Ankara dışından, hatta uzak taÅŸralardan gelmiÅŸ, kulüpte yatılı kalan yaklaşık 20 gurbet kuÅŸu çocuk da dahil.

Hiç kolay deÄŸil bu çocukların yaÅŸantısı. Özellikle gurbetten gelen gariplerin veya yoksul mahallelerinden, ailesinin "futbolcu olsun, bize baksın" diye gözünün içine baktığı ergenlerin... Takımda baÅŸarılı olamayan, ilerleyemeyen çocukların anne babalarından azar iÅŸittiÄŸini anlatıyor Seçkin Topçu. BaÅŸka bir altyapı hocası, bir çocuÄŸun, "yediÄŸim ekmek gözlerine batmaya baÅŸladı" diye aÄŸladığını aktarıyorlar. Nasıl bir buhran bu... Bir yandan, sahici futbolcu olma yolunda, müstakbel bir kariyere tutunmuÅŸ olmanın heyecanıyla yürekleri kanatlı... Bir yandan, yarı yolda kalma endiÅŸesiyle içleri daralır... Öyle ya, ‘hiçbir ÅŸey olamamak' veya gûyâ-profesyonel gariban kulüplerde üç otuz paraya forsalık etmek de var iÅŸin ucunda. Ãœstelik, hayattan artan talepleri eser gürlerken ‘bilememe, edememe, becerememe' endiÅŸeleriyle savruldukları ergenlik fırtınası altında yaşıyorlar bu stresi. Ãœstelik çoÄŸunlukla, futbol dışı bir sosyalleÅŸme ve kültürel beslenme kaynağının da olmadığı koÅŸullarda. Bu berzahtan ‘baÅŸarıyla' çıkmak, her zaman olgunlaÅŸmak anlamına gelmiyor. Nitekim futbolcu profilimizde bu buhranlı geliÅŸmenin damgası görülmüyor mu?

Geçtiğimiz sene Gençlerbirliği'nin altyapı koordinatörlüğü, psikolog Ali Ekber Düzgün'ün de katkısıyla, bu profille biraz meşgul olmayı, genç sporcuların kişisel gelişimleriyle de ilgilenmeyi koydu önüne. Ahmet Canatan hedefi şöyle tanımlamıştı: "İstiyorum ki, bir futbolcunun sahada duruşundan, hakemle, takım arkadaşlarıyla ve taraftarla ilişkisinden ama bütün bunlardan başka saha dışındaki tavrından da onun Gençlerbirlikli olduğu anlaşılsın . Hem saha içinde hem saha dışında, her atmosferde çözüm üretebilen, olumsuz ortama kapılmayan, insan ilişkileri düzgün, her gittiği yerden kendinden söz ettiren, iz bırakan sporcular yetiştirmek istiyoruz. Çocukların hayat görüşleri genişlesin, adam gibi sporcu olsunlar. Her şeyden önce medenî insan olsunlar."

Böylece, GençlerbirliÄŸi altyapısındaki futbolcu adayları, ufak ufak bir "kültür kampı"na alındılar. Futbolla ilgili kitapların yanı sıra, deneme ve edebiyata da açılan küçük bir kütüphane oluÅŸturuldu. Kimi çocuklar ilk defa okul kitabı dışında bir ÅŸey okudular! Tesislerdeki salonlardan biri küçük bir sinemaya dönüştürüldü, ‘iyi' film gösterimleri yapılıyor. Çocukların yaÅŸadıkları ÅŸehirle baÄŸlarını güçlendirmek ve GençlerbirliÄŸi'nin "Ankaralı" kimliÄŸini takviye etmek amacıyla birkaç ÅŸehir gezisi düzenlendi. Bu gezilerde Hacettepe Ãœniversitesi Tarih Bölümü'nden Dr. Hakan Kaynar, ÅŸehrin tarihine dair bilgiler verdi. Geçende Can Dündar'ın Ankara'nın Cumhuriyet devrindeki tarihini anlattığı söyleÅŸisiyle sürdü bu "ÅŸehrimizi tanıyalım" programı.

SöyleÅŸiler zaten "kültür kampı"nın süreklilik taşıyan bir parçası. Maksat, futbolcu adaylarını deÄŸiÅŸik mevzulara –hiç deÄŸilse bunların varlığına- aÅŸinâ kılmak, deÄŸiÅŸik ilgilere bir ucundan cezbetmek. Bu program çerçevesinde ben de gol sevinçlerinin deÄŸiÅŸen üslûpları üzerine sohbet ettim altyapıdakilerle. BaÅŸka bir söyleÅŸide, Dr. Emin Ergen, ‘Takımdan ayrı düz koÅŸmayalım' baÅŸlığı altında, çocuklara olası sakatlıkların nedenleri ve önlemleri hakkında bilgiler vermiÅŸ. Fizikçi Özgür YaÅŸar, ‘Ayda futbol nasıl oynanır?' baÅŸlıklı sohbette, futbol topunun seyrüseferi üzerinden, ‘pratik' fizik anlatmış. (Biraz da ‘fizik kurallarına aykırı vuruÅŸ' kliÅŸesine kontratak niteliÄŸinde bir söyleÅŸi!) Ankara Barosu Staj Kurulu BaÅŸkanı avukat Akif KurtuluÅŸ, "futbol fena halde hayata benzer" felsefesini hukuk baÄŸlamına oturtan bir sohbet yapmış. Amatör kümelerde uzun yıllar zımpara zemin çilesi çekmiÅŸ olan üstada bayılmış çocuklar. Eski hakem Serdar Çakman, hakemle birlikte oyunu güzelleÅŸtirmeye çalışan futbolcunun, o maçı kaybetse bile bir baÅŸka maçta avantajlı olacağını, çünkü hakemlerin de bütün insanlar gibi çalışan duygusal bir hafızası olduÄŸunu anlatmış. Sonra, Hacettepe Tıp Psikiyatri Bölümü BaÅŸkanı Prof. Dr. Berna UluÄŸ'un ergenlik çağı sorunlarıyla ilgili söyleÅŸisi... TRT spor servisinden Erdal Arıkan'la sohbet... Ve üçü de 12-13 yaşından itibaren GençlerbirliÄŸi altyapısının bütün kademelerinden geçip Süperlig'e çıkmış üç OFTAÅž'lıyla, Ferhat, Giray ve Kemal'le buluÅŸma...

Altyapı hocaları gidişattan memnun. Gençlerin toplantılara artık ısrarlı duyurulara gerek kalmadan, severek katıldıklarını, daha rahat söz aldıklarını söylüyor. Birdenbire büyük dönümler yaratması beklenemez ama sahiden çok hayırlı bir proje bu. Spor kültürünü değiştirmeyi önüne koyan bir proje. Dileyelim süs gibi kalmasın, gelişerek devam etsin.

"Kârhanede romantizm"i korumaya çalışan futbolsever bakış açısından, altyapı kendine mahsus bir dünya. Mahalle ve sokak futbolu yaşındaki delikanlıların vahşî neşesinin, endüstriyel futbolun kıyma makinesine sokulmasından kaynaklanan bir hüzünlü yanı var tabii. Beri yandan, harbî formalar kuşanıp gerçek kalelere şut vuran veletlerin ve ergenlerin o ciddi, gururlu hallerindeki sempatikliği, toplamda da bir minyatür estetiğini görmezden gelmeyelim. Ayrıca, futbol kültürünün biçimlendirildiği, daha doğrusu biçimlendirilebileceği evre olması bakımından, çok önemli altyapı. Fena mı olur, sahiden "futbôlün sahada koşmak değil bir kafa çalıştırma işi olduğunu" öğrenseler, "centilmenlik, arkadaşlık, toplu çalışma, samimilik gibi iyi huylar..." kazansalar!

Kaynak : 4-4-2 Dergisi, Aralık Sayısı



 DiÄŸer Sonuçlar

  Takım O Av. P
1 Eyüpspor 31 43 69
2 Göztepe 31 35 63
3 Çorum FK 31 21 55
4 Sakaryaspor 31 14 54
5 Bodrumspor 31 18 52
6 Kocaelispor 31 10 52
7 Bandırmaspor 31 19 47
8 Gençlerbirliği 31 7 47
9 Boluspor 31 -4 47
10 BB Erzurumspor 31 1 41
11 Ãœmraniyespor 31 -8 37
12 Manisa FK 31 1 36
13 Keçiörengücü 31 -10 36
14 Şanlıurfaspor 31 -6 34
15 Tuzlaspor 31 -14 33
16 Adanaspor 31 -20 32
17 Altay 31 -57 15
18 Giresunspor 31 -52 7
* Takım adlarına tıklayarak takımların performans tablolarına ulaşabilirsiniz.